KELER HAKKINDA HİKMET VE İLLETİ

KELER HAKKINDA HİKMET VE İLLETİ

Abdullah b. Abbâs’tan rivayet edildiğine göre Hâlid b. Velîd ona bu konuyla ilgili şunları anlatmıştır:

Resulullah’ın zevcesi, İbn Abbas ve benim teyzem olan Meymune’nin odasına Hz. Peygamber’le birlikte girmiş ve orada kızartılmış bir keler görmüştüm. Keleri Meymune’ye kız kardeşi Hufeyde bint el-Haris, Necid’den getirip takdim etmiş, Meymûne’de bunu Rasûlullah’a ikram etmişti. Hz. Peygamber’e, ismi söylenmeyen ve kendisinden bahsedilmeyen çok az yemek takdim edilirdi. Resulullah kelere elini uzattığında orada bulunan kadınlardan biri:

“Resulullah’a ikram ettiğiniz şeyin ne olduğunu söylesenize!” dedi, bunun üzerine Meymune: “O kelerdir. Ey Allah’ın Resulü.” deyince Hz. Peygamber hemen elini çekti. Ben (Halid b. Velid): “Keler haram mıdır, ey Allah’ın Resulü?” diye sordum, Hz. Peygamber cevaben; “Hayır, fakat o benim halkımın yaşadığı bölgede bulunmayan bir yiyecektir. Bu yüzden tiksinme hissediyorum.” buyurdu. O zaman ben onu önüme çekip yedim. Resulullah da bakıyordu.”(12)

Bu ifadenin “Resulullah bana bakıyor, ama beni men etmiyordu.” şeklinde başka tarikleri de mevcuttur.(13)

Kaynaklarda keler eti ile ilgili en fazla yer verilen rivayet Hz. Peygamber Efendimizin (asm), Meymune Validemizin evinde keler yememesi olayı ile ilgili zikrettiğimiz bu rivayettir. Rivayetin pek çok tariki bulunmakta ve genel olarak Abdullah b. Abbas’tan rivayet edilmektedir.

Bu olayın haricinde keler ile ilgili diğer bazı sahabîlerden gelen başka rivayetler de mevcuttur.

Keler yenilmesinin mübahlığına dair rivayetlerin yanı sıra yasak olduğuna dair Ebû Davud kaydettiği rivayet şöyledir:

Abdurrahman b. Şibl: “Resulullah keler etini yemeyi yasakladı.”(14)

İbn Hacer bu hadisi hasen olarak nitelemekle birlikte kelerin helalliğine açık ve net bir şekilde delalet eden diğer rivayetlerle bu rivayet karşılaştırıldığında delil olarak kullanılamayacağını belirterek, kelerin haram olmadığını, mekruh dahi sayılamayacağını söylemektedir.(15)

Rivayetlerden anlaşıldığına göre, Hz. Peygamber (asm) keler etini sevmediğini belirterek yememiş fakat yenilmesini yasaklamamış ve sofrasında yenilmesine engel olmamıştır.

Başta da ifade ettiğimiz gibi, Hanefîlere göre haram oluşunun asıl gerekçesi onun pis/habs oluşudur. Mübah olduğunu bildiren rivayetler, “Onlar için pis / habis şeyleri haram kılar.”(16) ayetin inmeden öncesine aittir. Ayrıca, kelerin helal olmadığını bildiren rivayetleri de deli olarak kullanırlar.(17)
12) Buhârî, “Zebâih ve Sayd”, 33, “Et’ime”, 10, 14; Müslim, “Sayd”, 7; Ebû Dâvud, “Et‘ime”, 28; Nesâî, “Et‘ime”, 17.
13) Müslim, “Sayd”, 7; Ebû Dâvud, “Et‘ime”, 28; Nesâî, “Et‘ime”, 17.
14) Ebû Dâvud, “Et‘ime”, 28.
15) İbn Hacer, Fethu’l- bârî, 9: 760; Azîmâbâdî, Avnu’l-ma‘bûd, 10: 269-270.
16) Araf, 7/157.
17) Cezîrî, el-Fıkh alâ Mezâhibi’l-Erbaa, 379; Serahsî, Mebsût, 11: 255.
Bakiniz:
https://sorularlaislamiyet.com/kertenkele-keler-arap-tavsani-ve-kirpi-eti-helal-mi

*****

Peygamber efendimizin keleri haram görmediğini söylerken ancak;
“Hz. Peygamber cevaben; “Hayır, fakat o benim halkımın yaşadığı bölgede bulunmayan bir yiyecektir. Bu yüzden tiksinme hissediyorum.” buyurup yememesinde acaba tıbbi, biyolojik ve psikolojik bir durum varmı?
Yani bir beldede bulunan ve oranın şartlarına göre yetişen hayvan olsun, bitki ve meyve olsun; onun yenilmesi halinde olumlu veya olumsuz yönden insanı etkiler mi?
Bunun bilimsel bir izahı varmı?
Hikmeti ve illeti nedir?

******

Kısa cevap (önce net söyleyeyim)

Evet — Peygamber Efendimiz’in keleri yememesinde tıbbi, biyolojik ve/veya psikolojik nedenlerin her biri kısmen rol oynayabilir. Rivayetlerin metni, Resûlullah’ın yasak koymadığını, fakat “o bölgede bulunmayan bir yiyecek olduğu için tiksinti hissettiğini” söylediğini nakleder; bu ise hem kişisel bir tiksinti/nevroz (psikolojik) hem de bölgesel gıda risklerine (biyolojik/tıbbi) işaret edebilir. Aşağıda hem hadîs/şer‘î boyutu hem de bilimsel/hikmet yönleri:

1) Hadîs–fıkhî boyut (kaynakların ve hukukî sonucun kısa özeti)

• Rivayetlerin çoğunda (İbn Abbâs’tan, Hâlid b. Velîd aktarımları vs.) Peygamber’in keleri yemediği; fakat genel sahih rivayetlerden anlaşılan, bunun açık bir haramlama değil, kişisel bir tiksinti olduğudur.

2) Tıbbi / biyolojik nedenler — neden “böyle” davranmak akılcı olabilir?

Bazı yiyecekler coğrafi ve ekolojik koşullara göre özel riskler taşır. Bunların bilimsel mekanizmaları:
• Zoonozlar / bölgesel parazitler
• Belirli hayvanlar, yalnızca o bölgede bulunan parazit, helmint veya bakteri taşıyıcısı olabilir. Örneğin yerli kemirgenler belli parazitleri taşır; bunlar başka coğrafyalarda yaşayanların bağışıklığının olmadığı türde olabilir.
• Yeni tanışılan et ya da av hayvanıyla insanın ilk karşılaşması bazı zoonotik hastalıklara açık hale getirir.
• Gıda toksinleri / biyotoksinler
• Bazı hayvanlar veya onları yiyen canlılar toksin biriktirebilir (örnek: mercan resiflerindeki balıklarda ciguatera; bazı zehirli balıklar — tetrodotoksin gibi — pişirmeyle yok olmayan toksinler taşır).
• Bazı bitkilerde fitotoksin, alkaloid veya siyanür öncülleri bulunur (örnek: işlenmemiş kassava—maniok—si­yanojenler). Bunların zararını önlemek için yöresel işleme teknikleri gerekir.
• Mikrobiyal bulaşma / bozulma riski
• Bir bölgede alışık olunmayan hayvan eti ya da saklama teknikleri bakteriyel riskleri artırabilir; pişirme çoğu bakteriyi öldürür ama bazı toksinler pişmeyle inaktifleşmez.
• Ağız–bağırsak mikrobiomu ve enzimatik adaptasyon
• Toplulukların sindirim sistemi, kuşaklar boyunca şekillenen besinlerle uyumlanır. Bazı populasyonlarda belirli mikroorganizmalar veya enzimler (ör. deniz yosunlarının polisakaritlerini parçalayabilen bakteri enzimleri) yaygındır; başka bir popülasyonda aniden o besin tüketilirse hazımsızlık ya da şişkinlik olabilir. (Bilimsel çalışmalar, ör. Japonların bağırsak florasında deniz yosunlarını sindiren genlerin varlığına işaret eder.)
• Alerji ve idiosinkratik reaksiyonlar
• Yeni bir hayvani gıda alerji riskini artırabilir; bazı kişisel reaksiyonlar anafilaksiye kadar gidebilir.
• Ağır metal / kirleticiler
• Bir bölgedeki hayvanlar besin zinciri yoluyla civa veya diğer toksinleri biriktirmiş olabilir (örneğin büyük yırtıcı balıklarda civa birikimi).
Bundan dolayı, “bölgenizde doğal olarak yetişmeyen” veya “bilinmeyen” hayvan/bitki ile karşılaşınca ihtiyatlı davranmak tıbbi olarak makuldür.

3) Psikolojik boyut — neden tiksinti gelişir?

• Yabancı yiyeceğe karşı tiksinti (food neophobia / behavioral immune system): Psikoloji diyor ki, yeni/garip görünen gıdalara karşı tiksinti ve çekingenlik, zehirlenmeyi önlemeye yönelik adaptif bir mekanizma. Bu, özellikle çocuklarda çok belirgindir.
• Kültürel tat ve alışkanlık: Bir toplumun damak tadı ve “ne yenir/yenmez” sınırları kültürel öğrenmeyle oluşur; Peygamber’in “bölgemde bulunmayan şeylerde tiksinme” söylemi bu kültürel anlayışı yansıtıyor olabilir.
• Kondisyonlama: Kötü bir tecrübe (mide bozukluğu, zehirlenme) daha sonra benzer görünümlü gıdalarda anında tiksinti oluşturur.

4) “Hikmet” ve “illet” — şer‘î ve aklî yönleri

• Hikmet (fıkhî/ahlakî): Peygamberin davranışı insanlara “başkasının kültürünü/sofrasını zorla dayatma”yı engeller; aynı zamanda mahremin zevkine saygı, tevazu ve zorlamamak adabını öğretir. Yani bir hikmet sosyal ve ahlâkidir.
• İllet (hukukî sebep): Hukuktaki illet, hükmün temelindeki sebeptir. Keler meselesinde illeti tartışan âlimler şunları göz önüne almışlardır: pislik/habis olması, halkın tiksinmesi, bölgesel sağlık riski vb. Ancak çoğu rivayet Peygamber’in yasak koymadığını gösterdiği için “genel haram” cetvelinde kesin bir illet oluşturulmamıştır.
• Netice: Peygamber’in kişisel tiksintisi, şeriatça otomatik haram demek değildir; hikmet hem sağlık koruması hem de sosyal nezaket açısından anlamlıdır.

5) Örnekler (günlük hayattan) — benzer risklerin gerçek örnekleri

• Pufferfish (fugu): Tetrodotoksin pişirmeyle yok olmaz — coğrafi uzmanlık ve özel hazırlık gerekir.
• İşlenmemiş cassava (maniok): Doğru işlenmezse siyanür benzeri maddeler kalır — nörolojik hastalıklara (konzo) yol açabilir.
• Kabuklu deniz ürünleri / midye: Zararlı alg patlamaları sonrası paralitik kabuklu zehirlenmesine neden olabilir; pişirme yeterli değildir.
• Civa birikimi: Büyük predatör balıklarda biriken civa, kronik zehirlenme riski taşır.
Bu örnekler, belirli coğrafyalarda “yerel bilginin” neden önemli olduğunu gösterir.

6) Pratik sonuç ve öneriler (ne yapmalı?)

• Kesin hüküm vermeyin: Peygamber’in tavrı kişisel tiksinti olarak anlaşılmalı; bu, otomatik haram anlamına gelmez. Ancak ihtiyatlı olmak akıllıcadır.
• Yeni/yerel olmayan bir gıdayı deneyecekseniz:
• Kaynağını öğrenin; taze ve güvenilir mi?
• Küçük bir miktarla başlayın.
• Hastalık/alerji öykünüz varsa doktorunuza danışın.
• Eğer pişirme toksini etkisiz kılmıyorsa (ör. bazı deniz zehirleri), uzman uyarıları önemlidir.
• Toplumsal açıdan: Başkasının sofrasına yabancı bir yiyeceği zorla koymayın; bu, adabî bir meseledir.

7) Özet ve son söz

• Rivayet gösteriyor ki Peygamber keleri sevmedi, yemedi; fakat rivayetler genel bir haramlama ortaya koymuyor.
• Peygamber’in “o bölgede bulunmayan için tiksinme” ifadesi hem kültürel/psikolojik hem de sağlık açısından ihtiyatlı bir tavrı yansıtır.
• Bilimsel olarak; yabancı gıdalarda zoonotik, toksik, mikrobiyal ve mikrobiom kaynaklı riskler vardır; ayrıca psikoloji tiksintiyi koruyucu bir mekanizma olarak açıklar.
• Pratik tavsiye: bilmeden büyük miktarda yemeyin; kaynağı, hazırlama yöntemini öğrenin; alerji veya kronik hastalığınız varsa doktora danışın.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

 

Loading

No ResponsesEkim 5th, 2025